Müze Kumbaram’ın kurucusu iş insanı Ali Armağan Daloğlu’nun, çocukken bir bankanın düzenlediği yarışmada kazandığı ev formunda ahşap bir kumbarayla başlayan biriktirme merakı, daha sonra koleksiyonculuk ve müzecilik üzerine yaptığı çalışmalara ilham kaynağı oldu. Türkiye’nin kumbara temalı ilk müzesini kuran Daloğlu, müzelerin de kumbarası olabileceği fikrinden yola çıkarak, müzelere önleyici koruma ve onarım faaliyetleri, dijital belgeleme, işleme ve envanter oluşturma süreçleri gibi konularda doğrudan hizmet veren BirKültür Girişim Platformu’nu hayata geçirdi. Mikro müzecilik ve Müze Kumbaram’a ilişkin Müze Müdürü Özlem Dengiz Uğur, geleneksel müzeleri, dijital hale getirerek, her düzeyde ve yaşta insanın faydalanabileceği mekanlar oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. İlgili mevzuat gereği bir müzenin kendisi yoksa sanalının da açılamadığını ve küçük de olsa somut bir müzenin açılması gerektiğini anlatan Uğur, “mikro müze” kavramının bu anlayışı değiştirerek, çok sayıda nesneyi yan yana görmenin ötesinde, o nesnelerin öykülerini sunmayı ve ziyaretçilerine farklı deneyimler kazandırmayı hedeflediğini kaydetti. Uğur, mikro müzelerin fiziksel kısmının küçüklüğüne karşın, dijital alanda çok kapsamlı bir müze altyapısı sunduğunu dile getirerek, böylece sınırlı bir kitleye hizmet vermek yerine, geniş topluluklara eğitsel bilgi ve deneyimler sunulduğunu ve multidisipliner bakış açısıyla dinamik ortamlar hazırlandığını anlattı.
Mikro ve sanal müzelerin, Türkiye’de önemi henüz anlaşılan müze eğitimi için iyi bir fırsat sağlayabileceğine dikkati çeken Özlem Dengiz Uğur, müze eğitiminin dünyada çok yaygın uygulandığını ve okuldaki eğitimle paralel yürütüldüğünü anlattı. Uğur, “Yurt dışında çocuklar, okulda geçirdikleri vaktin yanı sıra şehirlerindeki müzeleri de okul müfredatına paralel geliştirilen programla bir eğitim alanı olarak kullanıyor. Müze, sadece çocuklar için değil, yetişkinler ve belli dezavantajlı hasta grupları için de öğrenme ortamı” diye konuştu.
